Merak ettikleriniz

Ekim 26, 2016

Milano, 2016

Ciao da Milano  :)
Bu kez Milano'dan Merhaba,


Eda ve Faik olarak; hayatımız, Alin'le birlikte büyük bir değişikle uğradıktan ve müthiş tatlı bir hal aldıktan sonra, ruh sağlığımızın hayatımızı nasıl kuvvetli şekilde kontrol edebildiğini daha net görmeye başladık ve arada kendimize de anne-baba olarak zaman ayırıp ruhumuzu beslemenin faydasını bir görelim dedik :) bu nedenledir ki Faik kendi arkadaşıyla erkekler hafta sonunda October Fest' te, Eda kendi arkadaşıyla kızlar hafta sonunda Milano'da soluğu aldı :) Evet kızımı çok çok özledim, ama tam da ihtiyacım olan bir nefes alma molası olduğu için çok da eğlendim..


Hadi şimdi geziye başlayalım.. Bu sefer bir değişiklikle Pegasus havayolunu kullanıp Bergamo Havalimanına indir, dönüşte yine Pegasus ile bu sefer Malpensa havalimanından döndük.. Tercihim Malpensa, çünkü trenle direk gidilebiliyor ve daha büyük bir havalimanı olduğu için her şey daha kolay olabiliyor.


Otelimizde Hotel Ambasciatori Milan'dı.. Muhteşem bir konumdaydı.. Tavsiye ederim..

İlk gün otele varmamız öğleden sonrayı bulduğu için, Duomo Katedralini gezip, Galleria Emanuel'i gezip az biraz dinlenip yemek ve bir şeyler içmek için kendimizi Brera' ya attık.. Tabii arada dondurmamızı ve tadı damağımda kalan, ikinciyi yiyemediğim için hala ağlamaklı olduğum Panzerottiyi de denediğimizi atlamayalım. Dondurma bizim alışık olduğumuz şekilde değilde daha kremamsıydı, karar kişiye göre değişebilir, ben aşık olmadım.. Fakat panzerotti.. Ahh ahh.. Nasıl lezzetli, nasıl güzeldi anlatamam.. Zaten hamur kızartmasına bayılırım, mozarellayla aşkımız büyük, ee içine birde Türk kahvaltısının yıldızı domates girince... Anlatılmaz yaşanır.. Son gün dönmeden 2.yi de yiyecektim fakat Pazar günleri kapalıymış!!! Turist kaynayan bir şehirde pazar günü kapalı bir yer!! Biz 2 İstanbullu da şok etkisi yaratsa da acı gerçekle yüzleşip yola düştük..


Tekrar ilk güne dönelim ;)
Katedral gerçekten büyüleyici, hatta bazıları için "imana getirici" denilebilir :):):) çatısının manzarası enfes.. Tavsiyem çatıya merdivenle çıkmanız, çünkü insanda tarihte yolculuk hissi uyandırıyor. Katedralin içini günün belli saatlerinde sadece ibadete ayırdıklarından sıraya girdiğinizde mutlaka bilgi alın çünkü beklediğiniz sıra ibadet için olup içeri girmeniz yasak olabilir, ve mümkünse sabah erkenden gezin çünkü yarım saat içinde şok edici kuyruklar oluşabiliyor kapısında.

Galleria Emanuel, bir alışveriş merkezi. Tabii bizim alıştıklarımız gibi beton yığını değil resmen bir sanat eseri. Bilinen ilk alışveriş merkezi olması ve PRADA markasının ilk dükkanının burada açılmış olması da ek bilgisi ;)

 




Bu arada, Milano gerçekten bir alışveriş cenneti. Tabii ki bütçenize göre bu yorum gerçeklik kazanıp kaybedebilir fakat ben eminim ki herkes kendine göre bir şeyler bulur. Bizim burada her gün girip çıktığımız markalar ve mağazalar bile Milano da birer Fashion Show Podyumu edasında. Mağaza dizaynından ürünlere kadar her şey İtalya tarzında :) Ve Kiko..
İçindeki boğa figürünün ortasında bulunan çukura topuğunuzu yerleştirip kendi etrafınızda dönün ve dilek dileyin!! Kim bilir belki tutar..



Ve gelelim ilk akşamın yemeğine... Brera' daydık.. Çok lezzetli bir pizza, makarna ve enfes bir şarapla yorgunluğumuzu attık..
Milano sokaklarında gece yürüyüşünü de atlamayın. Biz yine şehir içinde toplu taşımayı çok az kullandık ve sokaklarda bol bol yürüdük.. Baya bir bol bol.. :)

İkinci ve aslında ilk tam günümüzün sabahını birazcık alışverişe ayırdıktan ve hafiften (!) para harcadıktan sonra, Como gölüne gitmek üzere tren yolculuğumuza başladık..

Como evet güzel, ama Karadeniz' i ve doğasını görmüş biri olarak beni çok çok fazla şok etmedi açıkçası.. Şaşırtıcı bir yanı olmasa da görülmeye değer.. Romantik.. Sessiz.. Sakin.. Ve huzurlu bir yer.. Öğlen yemeğimizi de Como da yedikten sonra tekrar Duomo ya dönüp, akşam için yenilenip ;) tekrar kendimizi sokaklara attık.. Bu kez meşhur parmesan tekerleğinde makarnayı denedik ve ben BA-YIL-DIM. Çok çok lezzetliydi.. Şuan bile tadı damağıma geldi :) sonrasında da yine yemeden dönmeyin diye bol bol blog okuduğumuz tiramisuyu tadıp yanına cappuccino muzu içtik.. Kararım; lezzetliydi..

Son sabah klasik market alışverişi, valiz sıkıştırmaca kahvaltı ve uçağa yolculukla geçti ama ilk kez bu tatilde dönüş sabahı çok sakin ve telaşsız geçti :) tatlı kocama selam olsun.. O anladı ne demek istediğimi :)

Unutmadan, bu tatlı kaçamak için önce vesile ona beylere, sonrada kahkalarımız, harita kullanımlarımız ve alışveriş krizlerimdeki sağduyulu yönlendirmeleri için Peluşumu öpüyorum..=*

Bu kez bir değişiklik yaptım ve tatilimizi minik bir videoyla özetledim.. Video üstatlarına da selam olsun ;)




di incontrarsi di nuovo.. addio..




Ağustos 16, 2016

Abant, Nisan 2016

Herkese Merhaba,


Bu yazımı tatilden hemen sonra yazmıştım fakat yayınlamak bugüne sarkmış.. Sorryy.. O yüzden katkı yapmadan o zamanki gibi yayınlıyorum ;)



Uzun bir aradan sonra bu hafta sonu yine minik bir seyahatteydik.. Bu kez miniğimizle..




Şuanda hayatımın 3te 1i olan son 10 yılımı renklendiren, yüzümdeki şapşal gülümsememin sebebi, kelebeklerin kaynağı, birtanecik kocamın sürpriziyle hafta sonu ve "sendromlu pazartesimizi" Abant'ta geçirdik..



Ne yalan söyleyeyim az ama çok iyi geldi.. Hava da şansımıza soğuk ama güneşli, yani kışa göre güzel olunca çok keyifli geçen 3 gündü bu hafta sonu bize..




Von Club Abant'ta kaldık biz.. 2 katlı minik villadan oluşuyor tesis.. İçinde konferans salonundan tandıra kadar hemen her şey vardı. Tabii biz bazı aktiviteleri mevsim nedeniyle yapmadık.. Ama yine de orman içindeki bir dağ evi havasını yaşadık.. Gece saat 9 civarında bile ormandan kuş seslerini duyduk, sabah bizi uyandıran horozları söylemiyorum bile.. Hepsi kızımızla anlaşmışlar gibi aynı anda ötmeye başladılar 😄 bir yandan Alin'in şarkıları Bir yandan horozların ötmesi 😁 Nasıl sabahlardı siz düşünün !.



Gündüzleri göl kenarında dolaşıp manzaranın ve güneşin tadını çıkardık.. Göl kenarı çok güzel olsa da tesisler biraz zayıf kalmış..


Şöyle kahvenizi yudumlayıp tatlınızı yiyebileceğiniz bir mekan neredeyse yok!. Bizde tabii çareler tükenmez diyip piknik battaniyemizi serip çimenlerde güneşlendik 😌🌿☀️


Alin'in de çok hoşuna gitti sere serpe yayılmak.. Güneşten bile rahatsız olmadı 👼🏼  zaten yemek için de gidebileceğiniz birkaç seçenek var. Biz Büyük Abant Otelin tesisini tercih ettik ve memnun kaldık açıkçası. Şöyle sakin bir yemek olsun manzaraya da doyalım derseniz ideal.
 

 

Genel olarak bize sakin bir tatil bu dönemde iyi geldi..

Siz de ufakta olsa bir kaçamak yapalım derseniz Abant iyi bir seçenek olabilir. Henüz görmediyseniz tavsiye ederim..
Bir sonraki durakta görüşmek üzere, seyahatte kalın..


Ağustos 09, 2016

Karadeniz, 2016

Merhaba,


Uzuuunn bir aradan sonar yine yazıyorum.. Geçtiğimiz haftayı eşimin ailesini ziyaretle geçirdik.. Bu kez annemi de götürdüğümüz için daha once gördüğüm bazı turistik yerleri tekrar gördük.. Şimdi hem size oralardan birkaç ufak bilgi verip, hemde güzel fotolarla bol oksijen göndereceğim :)


Yazıma başlamadan once Mesude Anneme, Cevdet Babama ve ablalarıma da çok teşekkür etmek istiyorum.. Çok eğlendik ve herşeyi bizim yerimize düşündükleri için çok rahat ettik..


Aslında arada kısa da bir de Abant gezisi yaptık, yazısı da hazır fakat henüz yayınlayamadım. Muhtemelen bunun peşine de o gelecek.. Biraz tersten geliyorum haklısınız.. Olsun geç olması güç olmasından iyidir ;)


Bu kez Trabzon havalimanına değil de yeni açılan Ordu-Giresun Havalimanına indik. Ufacık ama yepyeni, temiz, butik ve sevimli bir havalimanı olmuş, ve cidden baya pratik olmuş. Yarım saate eve vardık. 2 gün Giresun'da kaldık. Giresun Kalesini takiben şehir turu yaptık. Miniğimizde ilk uçak yolculuğu sonrası hem biraz dinlendi hem de babasının evinde zaman geçirdi :)




Ertesi gün diğer halamıza geçip, yani Trabzon'a geçip, önce biraz kuzenlerle kudurukluk yapıp sonar ertesi gün Uzungöl'e devam ettik.
Ben sanırım 6-7 sene önce Uzungöl' ü görmüştüm ve o zaman gerçekten çok beğenmiştim çünkü dağların arasına uzanan gerçekten sadece uzunca bir göl manzarası ve doğası vardı karşımda.. Bu kez yine doğasına hayran kaldım, ama yanında bir de yeni kurulan tesislerin çokluğuna şaşkınlık yaşadım. Yine de ben Uzungöl' ü seviyorum.




Ve Uzungöl' den sonar, sırada asıl durağımız, benim Karadeniz de en sevdiğim yer var.. Köy.. Rize, Çamlıhemşin, Küşüve..
Annemi ilk kez götüreceğim için çok heyecanlıydım, çünkü ben köye ilk gittiğimde eşime aslında diger yerleri görmeme gerek olmadığını, köyün tek başına Karadeniz ruhunu hissetmek için yeterli olduğunu söylemiştim :) bakalım annem ne düşünecek diye meraktaydım ama çok sürmedi annemden de aynı tepkiyi aldım.
Benim için asıl Karadeniz köy demek. Fırtına deresinin sesiyle uyumak.. Kuş sesiyle uyanmak.. Sabah erkenden ama aşırı dinlenmiş şekilde uyanmak.. Yukarı mahallelere çıkıp manzarayı izlemek.. Aşağıya inip bakkala gitmek :) hiç boşalmayan "kapının önünde" aslında akraba olan komşularla oturmak :) bence en güzel bunlar.. Bir de Mesude annem sofraya muhlama koyarsa, ooohhh, benden iyisi yok..






Tabii, Zilkale'yi unutmayalım.. Şimdiye kadar heryerde gördüğüm ve gezdiğim tüm kalelerin en en en güzeli bence.. O uçurumun kenarına nasıl yapmışlar diye her seferinde düşünüyorum :) bu kez minnoşum kucağımda uyuduğundan çok gezmedim, ilk kata annemleri bekledim ama yine de kızımı o temiz havada uyutmaya deydi..





Birde Ayder var.. Bence bizim köyün yerini tutmaz ama orası da güzel ;)





Bu arada, miniğimle uçmak ve köye çıkmakla ilgili de biraz bir şeyler söyleyeyim; uçakta hiçbir sıkıntı yaşamadık. Kalkarken ve inerken gerekenleri yaparsanız bir sıkıntı olmuyor. Tabii tüm yolculuğu rahat geçirmemizde annemin hakkını da yiyemem! Tekrar çok çok teşekkür ederim annecim, iyi ki vardın.. Varsın..
Köyün rakımı da normalden çok olduğu için aslında bir soru işareti vardı kafamızda ama bir sıkıntı çıkmadı.. Tabii biz buna güvenip birde yaylaya çıkalım, Elevit'i de görelim dedik ama Çat'tan geri döndük çünkü kuzum arabada çok ağladı, sanırım basınçtan kulakları rahatsız oldu.. :( Neyse yaylayı bu sefer göremedik, 2. seferi Alin biraz daha büyüdükten sonraya saklamaya karar verdik..


Neyse çok konuştum.. Biraz sizi fotoğraflarla baş başa bırakayım..















Aralık 25, 2015

Mucizeye Yolculuğum...

Herkese Merhaba,

Bu blog aslında sadece yeni yerler gördüğüm seyahatlerim içindi ama bu sefer bir değişiklik yapıp hayatımın en keyifli seyahati olan Miniğime kavuşma serüvenimi anlatmak istedim..

Yeni bir ülke yada şehir değil yeni bir hayattan bahsedeceğim bu kez. Şuan minik kızım kucağımda uyuyor ve ben aniden içimden geldiği için bu yazıyı yazmaya karar verdim..



Hayatım boyunca hep seyahat etmeyi çok sevdim. İlk bilgisayar oyunum bile "Genç gezginin dünya turu" diye bir oyundu. Yeni sokaklarda yürümek, yeni tatlar, yeni maceralar her zaman düşlediğim şeydi. Meğer bir de kızımın hayatıma katılmasıyla başlayacak serüven varmış!.  Şu aralar hergün yeni bir sokak değilde kızımın yeni mimiklerini, çıkardığı sesleri, minik hareketlerini keşfediyorum.. Evde olmaktan hiç almadığım kadar keyif alıyorum..
Artık seyahat etmek istediğim ülkeleri seçerken hayatımın aşkıyla aramızda elimizi tutan Miniğimizi hayal ediyoruz ☺️

Minik tavşanıma hamile olduğum 9 ay boyunca seyahat etmekten hiç vazgeçmedik biz. Daha karnımdayken alıştı kızım bizimle yeni yerler keşfetmeye.. Hatta şuan düşündüm de önemli günler hep seyahatlerde oldu. İlk kıpırdanışını hissetmem, babasının onu ilk hissedişi, hatta miniğimizin bizi seçtiğini bile uzun bir yılbaşı seyahatinden döndükten 1 hafta sonra öğrendik. O yüzden hamileyken seyahatten korkmayın. Biz kızımız henüz 2 aylıkken ve aylardan Şubatken (karlı ve buz gibi bir Şubatken) İsviçre'ye seyahat ettik.. Sonra Adana, Bodrum derken 9 ay Nasıl geçti anlamadık :) emin olun bu hem sizin hemde bebeğinizin ruh sağlığına çok iyi geliyor.. Unutmayın siz ne kadar iyi hissederseniz bebeğinizde o kadar iyi hisseder, doğduktan sonra da o kadar huzurlu ve keyifli olur..



Ben hamile olduğum 9 ay boyunca en çok Mutlu hissetmeye dikkat ettim. Kendimi üzecek, kızımı mutsuz hissettirecek hiçbir şey yapmadım, öyle ortamlara girmedim, aklıma köyü şeyler getirmedim. Evet kızım beni hiç zorlamadı, çok rahat bir 9 ay geçirdim ama yinede fiziken yaşadığınız değişikliklere alışmanız Zaman alabilir o yüzden iç Huzurunuz çok çok önemli.. Burada tabi Kocişkolara da çok iş düşüyor. Benim canım kocam Prensesler gibi baktı ve hissettirdi bana.. Sabırlı, romantik, düşünceli ve en önemlisi çok ilgiliydi.. En az benim kadar heyecanla ve merakla bekledi kızımızı :) tabii yıllardır istediği ve hayalini kurduğu kızına kavuşacağı için belki de benden daha sabırsızca bekledi ☺️❤️ birkez daha hayatımın en doğru kararının onunla evlenmek olduğunu hatırlattı bana.. Muhteşem bir eş olduğu gibi şimdide en tatlı baba oluyor kızımıza :) Biraz romantizmden zarar gelmez: "Seni çok seviyorum Sevgilim.." ❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️
Ruh haliniz dışında ikinci olarak en çok yediklerinize dikkat edin.. Ben asla 2 kişilik beslenmedim!. Bu çok önemli çünkü vücudunuza katacağınız gereksiz kilolar sadece sizin görüntünüz değil bebeğinizin yeri açısından da çok önemli, siz ne kadar yağ eklerseniz vücudunuza bebeğin yeri o kadar daralır.. O yüzden sadece sağlıklı beslenin yeter. Bol bol su için!. "Su hayattır, hayat güzel!" Sloganını hamilelik beslenme sloganı belleyin :) saatli beslenmek, öğünleri atlamadan her şeyden yeterince yemek işin püf noktası. Paketli gıdalar ne kadar az o kadar iyi. Tatlıda tuzluda gerekli. Herhangi birşeyi yemeyi doktorunuz önermedikçe kesmeyin. Yememek değil yemek sağlıklıdır unutmayın. Kilo almamak için bebeğinizden besin esirgemeyin sakın. Ben bu yazdığım şekilde 9 ayı 7 kiloyla tamamladım ve bebeğim de gayet sağlıklı (maşşallah'larınızı duyar gibiyim☺️) bir şekilde normal yollarla 39+3 de doğdu, hiç de zayıf bir bebek değildi..

Bir başka önemli tavsiyem de, etraftaki telkinleri filtreleyebilmek.. Ben; doktorum (doktor çok önemli, kesinlikle güvenmelisiniz), 2 annem ve çok yakın birkaç arkadaşım dışında ne tavsiye aldım ne hikaye dinledim. Hamilelik tamamen size özel bir deneyim, bu bebeğinizle sizin seyahatiniz unutmayın. O yüzden farklı fikirler yanlış sonuçlar doğurabilir. Kimse sizin bedeninizi sizden iyi tanıyamaz!! Başkalarının zorlu doğum hikayeleri yada şanssızlıklarını dinleyerek modunuzu düşürmeyin.. 

Geriye dönüp baktığınızda stresle değilde keyifle anacağınız bir hamilelik için; sağlıklı beslenip, "Mutlu olmayı" tercih edip, pozitif düşünüp, huzurlu olun yeter. Eksikleri değilde, var olanları görün, sahip olduklarınıza şükredin. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki inanın sonradan o dert ettiğiniz mide bulantılarını bile özleyeceksiniz..

Benim 1 kere bile midem bulanmadı, başım dönmedi, grip bile olmadım.. Kızım bana hiç zorluk çıkarmadı. Onu huzurla beklediğimi hissetmiş gibi huzurlu ve sakin bir hamilelik ve doğum yaşattı bana.

Onun bana gelişi, şimdiye kadar ki tüm maceralardan, tüm seyahatlerden daha anlamlı ve keyifli oldu. Bundan sonra onun varlığıyla gezilerimiz daha da güzel olacak eminim ❤️ iyi ki bizi seçmiş.. İyi ki seyahatlerimize 3. Gezgini almaya karar vermişiz :)

Şu an içinde olduğum içsel seyahatimin kısa özeti böyleydi.. Yazımın sonunda hepinize Mutlu ve Eğlenceli seyahatler diliyorum. Tabii en iyi yol arkadaşlarıyla birlikte ;)

Temmuz 29, 2015

Viyana, Avusturya Lezzetleri

Soğuk mu soğuk Viyana'da ki sıcak tatlarla Merhaba...

2014-2015 Yılbaşı tatilimizle ilgili hatırladığım ilk detay havanın soğukluğuydu itiraf ediyorum.. Ama bugün resimleri açıp baktığımda yediğimiz pastaların, içtiğimiz kahvelerin tadı da damağıma gelmedi değil :) Sonra malum aşerme durumlarına dalmamak için hemen yazımı yazıp konuyu zihnimde kapatmaya çalıştım :)

 
Tüm Viyana gezi bloglarında okuyabileceğiniz gibi bende tatlılarını tek geçiyorum Viyana'nın... Vitrinlerdeki pastalardan hangisini yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Önemli bir detay, yemek yiyip sonra geç vakitte de tatlımı yerim diyorsanız o gün tatlıyı unutun derim çünkü çoğu güzel pastane saat 18.00 civarı servislerini kapatıyorlar, DEMEL'den bu sebeple elimiz boş gözümüz vitrinde kalarak çıktık...
 
Gelelim günlük yemek rutinine, Sabah kahvaltılarımızı Stöck adında hemen her sokakta bir şubesi olan pastane, restoran tarzı bir yerden alıp genelde yola koyuluyorduk, malum gezilecek çok yer gidilecek uzun yollar vardı. Sadece 1 gün kahvaltı ve kahve+pasta seansımızı mekanda oturarak geçirdik. Stöck için söyleyebileceğim tek şey, çok çok lezzetli ekmekleri, sandviçleri ve kruvasanları olduğuydu. Bunun yanında geniş bir içecek büfesi var ki kahvaltınıza eşlik etmesi için sütten meyve suyuna kadar her şeyi bulabilirsiniz.
 
 

Bir gün de, vaktimiz bol olduğundan kahvaltıyı arabamızda değil de mekanda yapmaya karar verdik ve Chilai isimli kahvaltı salonuna gittik. Gerçekten lezzetli ve oldukça doyurucu bir kahvaltıydı, meyveli yoğurttan portakal suyuna kadar full dolu bir sofraydı.





Kahvaltı dışında, Viyana'da 3 kez de akşam yemeği yedik çünkü genelde öğle ve akşam yemeklerini o gün geziyor olduğumuz şehirlerde yiyorduk. Bunun yanında bol bol peynirli domuz sosisiyle yapılan Käsekreiner isimli sandviçlerinden tattık :) tadı gerçekten çok çok lezzetliydi kesinlikle tavsiye ederim :) birkaç yerde denedik ve en lezzetlisinin Kärtnerstrasse caddesinde bulunan Benetton'ın yanındaki büfede olduğuna karar verdik, tabii bunda servis elemanının Türk olması ve bize torpilli bol peynirli sosislerden vermesi kesinlikle etkili olmadı (!!!)


Akşam yemeklerinin birini meşhur Figlmüller'de yedik ve meşhur Schnitzel ini tattık. Ben beğendim, ama herkesin damak zevkine uygun olmayabilir, şahsen domuz olanı tavuktan daha lezzetli geldi bana. Ve yanında gelen Kartofel Salat çok çok lezzetliydi.
   
 

 
Viyana'ya denk gelen ikinci akşam yemeğimiz 31 Aralık Yılbaşı akşamına denk geldi. 1516 diye bir mekanda yedik yemeğimizi ve gayet keyifli bir akşam geçirdik. Burası özellikle kendi biralarını yapmalarıyla da meşhurlar. Özellikle menüde ki alerjik maddeler listesi çok ilginçti, yemeklerde alerjik reaksiyon yaratabilecek maddeleri tek tek kategorize edip listelemişlerdi.
  

  
 
 
 
Yılbaşı gününden bahsetmişken, gündüz Christmas Market alanında içtiğimiz sarımsaklı meşhur çorbadan ve Punsch isimli sıcak şarabından bahsetmeden geçmeyelim. Çorbayı büyükçe bir ekmeğin içinden içiyorsunuz, ben pek beğenmedim. Şarabıysa özel bardaklarda ikram edip bardağı da hediye ediyorlar, buna da aşık olduğum söylenemez.
Viyana'da ki son akşam yemeğimiziyse Vapiano da yedik. Zaten bildiğimiz bir mekan olan Vapiano yine bizi şaşırtmadı, çok lezzetli makarnalar ve pizzalar yedik, yanına da güzel bir şişe şarap içtik ve tabii ki çok komik bir rakam ödeyerek çıktık mekandan.
 
Viyana yakınlarında Osmanlı'nın son fethedebildiği yer olan Kahlenberg dağını gezmeye gittiğimiz gün de tepede manzara eşliğinde içtiğimiz kahveler oldukça lezzetliydi. Birimiz de yanlış hatırlamıyorsam çilekli şarap içmiş ve beğenmişti...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Başka bir günü yine Avusturya'nın başka bir şehrinde geçirdik. Hallstatt.. Bu şehri gerçekten görmeniz gerekli, muhteşem bir manzarası ve çok değişik mimarisi var. Biz yaklaşık 300 yıllık olduğu söylenen bir restoranda yedik yemeğimizi. Gasthof Simony...
 
Mekan, taş duvarlardan oluşan eski bir ev gibi duruyor, içerisi tam olarak konsepte uygun olarak, bir dağ evi kıvamında  döşenmiş.
 
Bahsettiğim taş duvarlar o kadar kalın ve sağlam ki hala, arka odada ki wireless bizim bulunduğumuz alanda çekmiyordu.
 
Ben makarna yedim, masada ki diğer yemeklerde, ördek ve balıktı. Tabii yanına da meşhur Königs Beer vardı.
 
 



 
Eveeetttt, gelelim Viyana'nın tatlılarına :) Demel en meşhuru olsa da tüm pastanelerde bu güzel tatlılara rastlayabilirsiniz. Biz, Aida ve Oberlee isimli 2 mekanda denedik. Tüm denediklerimizde oldukça lezzetliydi.
 
 
 
Benden bu kadar yemek detayı sanırım yeter.. Sizde Viyana'ya gittiğinizde değişik bir yer keşfederseniz, denemeye varım..

Bol lezzetli, tatlı tatiller :)